Kayıtlar

içgüdüler

# İçgüdülerime Teslim Olmayacağım *Milyonlarca yıllık evrimsel miras içimizde yankılanıyor. Ama biz, sadece içgüdülerimizin toplamı değiliz. İnsan olmak, tam da bu mirası aşmakla başlıyor.* --- ## Uyaran ile Tepki Arasındaki Boşluk Viktor Frankl, Auschwitz'in cehenneminden döndüğünde bir şey fark etmişti: Aynı korkunç koşullarda, bazı insanlar insanlığını korurken, bazıları canavara dönüşmüştü. Neden? Cevabı şu cümlede buldu: "Uyaran ve tepki arasında bir boşluk vardır. O boşlukta seçme özgürlüğümüz yatar." Birisi sana hakaret ediyor. İçgüdün, anında saldırmak istiyor. Öfke hormonu, damarlarında dolaşıyor. Yumrukların sıkılıyor. Ama sen duruyorsun. Bir nefes alıyorsun. Ve düşünüyorsun: "Bu kişi değer mi? Bu kavga, on yıl sonra önemli olacak mı? Ben nasıl bir insan olmak istiyorum?" İşte o an - o duraklama anı - **özgürlük anı**dır. O an, seni hayvandan ayırır. O an, seni insan yapar. --- ## Taş Devri Beyniyle 21. Yüzyılda Yaşamak Bir gerçekle yüzleşelim: Beynimi...

Sokrates'in mirası

# Sokrates'in Bize Bıraktığı Miras: Susmamanın Bedeli İ.Ö. 399 yılında Atina'da bir adam mahkeme önünde duruyor. 70 yaşında, fakir, çocukları var. Biraz yaltaklanıp özür dilese, belki gözyaşı dökse kurtulabilir. Ama o, tam tersini yapıyor: Jüriyi neredeyse kızdırıyor, prensiplerini savunuyor ve sonunda zehir içerek ölüyor. 2400 yıl sonra hâlâ onun adını biliyoruz. Peki ya onu mahkum edenlerin adını?  ## Çağımızın Sessizliği Bugün sosyal medyada herkes konuşuyor gibi görünse de, aslında çoğumuz hayatın kritik anlarında susuyoruz. İş yerinde haksızlık görüyoruz - susuyoruz. Toplumda bir yanlışa tanık oluyoruz - geçip gidiyoruz. "Bana ne?" diyoruz, "işim gücüm var benim." Sokrates'in savunmasını okuduğumuzda rahatsız oluyoruz. Çünkü o, bizim sustuğumuz yerde konuşuyor. Bizim taviz verdiğimiz yerde dimdik duruyor. Ve içimizden bir ses soruyor: "Ya ben?" ## "Sorgulanmamış Hayat Yaşanmaya Değmez" Sokrates'in en ünlü sözü bu. Ama bu sade...

mezar kazıcılar

# Marx'ın Mezar Kazıcıları Nerede? Türkiye'de Birikim, Kriz ve Devrim Bekleyişi Karl Marx, 19. yüzyılın ortalarında kapitalizmin işleyişini incelerken, sistemin kendi sonunu hazırlayan bir mantıkla çalıştığını iddia etmişti. "Kapital"in sayfalarda uzanan analizinde ortaya koyduğu tez basitti ama etkiliydi: Kapitalist birikim, kendi mezar kazıcılarını, yani proletaryayı yaratacak; krizler giderek şiddetlenecek; üretim güçleri ile üretim ilişkileri arasındaki çelişki sonunda patlamaya yol açacaktı. O dönemden bu yana neredeyse iki yüzyıl geçti. Peki bugünkü Türkiye'ye baktığımızda Marx'ın öngörüleri ne kadar geçerli? Mezar kazıcılar nerede? Krizler neden devrime dönüşmüyor? ## Sermayenin Birikimi: Küçük Dükkanlardan Holdinglere Marx'ın birikim teorisinin özü şudur: Kapitalist, işçiden elde ettiği artı-değeri kendi cebine indirmekle yetinmez, onu yeniden sermayeye dönüştürür. Daha fazla makine, daha fazla işçi, daha fazla üretim... Bu "genişletilmiş yeni...

çoğul mücadele

Yeni Çağın Çoğul Mücadeleleri – Kapitalizmin Çöküşüne Doğru Yazan: Fırat Akar Kapitalizmin krizi artık sadece ekonomiyle sınırlı değil; yaşamın her alanına yayılmış durumda. Bir zamanlar üretim fazlası, pazar darlığı ya da kâr oranları üzerinden okunan kriz, bugün bizzat insanın ve doğanın varoluşuna dayanıyor. Toprak, su, hava, zaman, hatta insanın ruhu bile sermayenin metası hâline geldi. Kâr mantığı, hayatın her hücresine kadar sızdı. Ancak bu çürümenin ortasında, sessiz ama güçlü bir arayış da var: yeni bir toplum, yeni bir insanlık… --- Birçok Mücadele, Tek Gerçek: Yaşam Bugün işçiler emeğin hakları için, Kürtler ve Alevîler eşit yurttaşlık için, feministler ataerkil düzene karşı, ekolojistler doğayı savunmak için, LGBTİ+ bireyler var olma hakkı için, insan hakları savunucuları adalet için direniyor. Bu mücadelelerin hiçbiri bir diğerinin “yardımcısı” değil. Her biri, kapitalizmin farklı bir yüzüne karşı kendi alanında direnen damarlar. Fakat bu çoğulluk aynı zamanda bir eksikliği...

Aristoteles'in metodolojisiyle kadın cinayetlerinin nedenleri...

# Aristoteles Bir Kadın Cinayetine Bakarken Dün sabah yine bir kadın öldürüldü. Bugün bir tane daha. Yarın kaç tane olacak bilmiyoruz ama olacağını biliyoruz. Her gün ekranlardan akan isimler, fotoğraflar, muhabir sesleri... "34 yaşındaki Ayşe..." "27 yaşındaki Zeynep..." "Eski eşi tarafından..." "Kıskançlık krizine kapılarak..." Ve her defasında aynı tepkiler: Öfke, çaresizlik, gözyaşları. Sosyal medyada paylaşımlar, protestolar, siyah-beyaz fotoğraflar. Sonra hayat devam ediyor. Ta ki bir sonraki haber gelene kadar. Ama hiç durup düşündük mü: Bu sorunu gerçekten anlıyor muyuz? Yoksa sadece duyguyla tepki verip, yüzeyde mi kalıyoruz? 2400 yıl önce, Aristoteles bilgiye ulaşmanın bir yolu olduğunu söyledi: Gözlem, sınıflandırma, nedensellik, mantıksal çıkarım ve eylem. Bu kadim yöntemi, toplumumuzun en derin yarasına uygulayalım. Belki de duygusal çığlığın ötesinde, sistematik bir anlayışa ulaşabiliriz. ## Önce Gör, Sonra Konuş Aristoteles'in ...

kadın özgürlüğü

Kadının Zinciri, İnsanlığın Zinciridir “Bir toplumda kadının statüsü, o toplumun gerçek özgürlük düzeyini gösterir.” Karl Marx’ın bu sözü, insanlık tarihinin derin çatlaklarına düşmüş bir hakikattir. Çünkü kadın, sadece bir birey değil, toplumun vicdanıdır. Kadının zinciri, insanlığın zinciridir. Bir toplumda kadının konumuna bakmak, o toplumun özgürlüğüne, adaletine, hatta ahlakına bakmaktır. Kadınların susturulduğu, öldürüldüğü, ekonomik bağımsızlığından yoksun bırakıldığı bir yerde; ne düşünce özgürlüğünden, ne eşit yurttaşlıktan, ne de insan onurundan söz edilebilir. Kadın eziliyorsa, aslında toplumun tamamı diz çökmüştür. Bugün Türkiye’nin aynasına baktığımızda, o aynada yüzlerce kadının gözleriyle karşılaşıyoruz. Rojin Kabaiş, Emine Bulut, Özgecan Aslan… Her biri bir toplumun utancına değil, direnişine dönüşüyor. Her biri, “Benim adım artık bir rakam olmayacak” diyor. Ama iktidar, her cinayetin ardından suskunlukla, örtbasla, dindarlık maskesiyle karanlığı büyütüyor. Devletin ada...

kadın cinayetlerinin politik ekonomisi

# Öldürülen Kadınlar, Örtbas Edilen Gerçekler: Türkiye'de Kadın Cinayetlerinin Politik Ekonomisi Her kadın cinayeti haberi geldiğinde aynı senaryo tekrarlanır: Önce şok, sonra öfke, ardından sokaklar, en sonunda sessizlik. İktidar hemen suları durultmaya çalışır, muhalefet protesto eder, medya birkaç gün gündemde tutar, sonra herkes kendi köşesine çekilir. Ta ki bir sonraki cinayet haberi gelene kadar. Ama bu döngü neden hiç kırılmıyor? Neden kadın cinayetleri artmaya devam ediyor? Ve daha kritik soru: Neden iktidar refleks olarak her cinayetin üzerini örtbas etmeye çalışıyor, halk ise adalette ısrar ediyor? Bu soruların cevabı, sadece bireysel patolojilerde veya "kültürde" değil, çok daha derin yapısal, tarihsel ve politik katmanlarda yatıyor. ## Ataerkil Devletin Anatomisi Türkiye'de kadın cinayetlerini anlamak için, önce devletin kuruluşundaki temel çelişkiye bakmak gerek. Cumhuriyet, bir yandan "kadın hakları" söylemiyle kuruldu. Kadınlara seçme-seçilme ...