kadın cinayetlerinin politik ekonomisi

# Öldürülen Kadınlar, Örtbas Edilen Gerçekler: Türkiye'de Kadın Cinayetlerinin Politik Ekonomisi

Her kadın cinayeti haberi geldiğinde aynı senaryo tekrarlanır: Önce şok, sonra öfke, ardından sokaklar, en sonunda sessizlik. İktidar hemen suları durultmaya çalışır, muhalefet protesto eder, medya birkaç gün gündemde tutar, sonra herkes kendi köşesine çekilir. Ta ki bir sonraki cinayet haberi gelene kadar.

Ama bu döngü neden hiç kırılmıyor? Neden kadın cinayetleri artmaya devam ediyor? Ve daha kritik soru: Neden iktidar refleks olarak her cinayetin üzerini örtbas etmeye çalışıyor, halk ise adalette ısrar ediyor?

Bu soruların cevabı, sadece bireysel patolojilerde veya "kültürde" değil, çok daha derin yapısal, tarihsel ve politik katmanlarda yatıyor.

## Ataerkil Devletin Anatomisi

Türkiye'de kadın cinayetlerini anlamak için, önce devletin kuruluşundaki temel çelişkiye bakmak gerek.

Cumhuriyet, bir yandan "kadın hakları" söylemiyle kuruldu. Kadınlara seçme-seçilme hakkı verildi, eğitim teşvik edildi, kamusal alanda görünür olmak meşrulaştırıldı. Ama bu "modernleşme projesi" hiçbir zaman gerçek bir toplumsal dönüşümle birlikte gelmedi. Tepeden inme, bir "devlet feminizmi"ydi bu.

Ne oldu? Devlet, kadını "modern ulusun sembolü" olarak kullandı ama ailede, mahallede, işyerinde patriyarkal yapıları olduğu gibi bıraktı. Kadın, kamuda "Cumhuriyet kadını", evde "namus beklentilerinin taşıyıcısı" olmaya zorlandı. 

Bu şizofrenik yapı, bugüne kadar devam etti. Ve AKP iktidarıyla birlikte, bu çelişki daha da derinleşti. Çünkü AKP, Kemalist modernleşmenin "yapay" kadın özgürlüğünü reddederken, kendi muhafazakâr patriyarka versiyonunu inşa etti. "Kadın annelik için yaratılmıştır", "kürtaj cinayettir", "kadın-erkek eşit değil adil olmalıdır" gibi söylemler, rastgele çıkışlar değil, sistematik bir ideolojinin parçasıdır.

## İstanbul Sözleşmesi'nden Çekilmenin Anlamı

2021'de Türkiye'nin İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmesi, bir dönüm noktasıydı. Bu sadece diplomatik bir hamle değildi; kadın cinayetlerine karşı devletin ne tarafta olduğunun ilanıydı.

İstanbul Sözleşmesi, devleti kadına yönelik şiddeti önlemekle yükümlü kılan uluslararası bir mekanizmaydı. Çekilmek, bu yükümlülükten kaçmaktı. Ve arka planda şu mesaj vardı: "Aile içi meselelere devlet karışmaz."

Ama "aile içi mesele" dediğinizde, aslında erkeğin kadın üzerindeki mutlak iktidarını meşrulaştırıyorsunuz demektir. Şiddet gören kadın polise, mahkemeye, devlete gittiğinde "aile içi meselelere karışmayız" cevabını alıyorsa, o kadın zaten ölüme mahkûm edilmiş demektir.

Ve nitekim öyle de oldu. Sözleşmeden çekildiğimiz 2021'den bu yana, kadın cinayetleri daha da arttı. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu'nun verilerine göre, bu dönemde yüzlerce kadın, öldürülmeden önce devletten koruma talebinde bulunmuş, ama koruma verilmemişti.

## Cinayetlerin Sınıfsal Anatomisi

Şimdi kritik bir noktaya gelelim: Kadın cinayetleri hangi sınıflardan kadınları daha çok vuruyor?

İstatistikler acımasız: Öldürülen kadınların büyük çoğunluğu alt ve orta-alt sınıflardan. Yoksulluk, işsizlik, eğitimsizlik, barınma sorunu yaşayan kadınlar çok daha savunmasız.

Neden? Çünkü:

1. **Ekonomik bağımlılık**: Yoksul kadının ayrılma, kaçma, yeni bir hayat kurma imkânı yok. Kira ödeyecek parası, iş bulma şansı, çocuklarını bırakacak bir kreş, sosyal güvenlik ağı yok.

2. **Devlet desteğinin yokluğu**: Sığınma evleri yetersiz, polis koruması işlemiyor, nafaka kararları uygulanmıyor, avukatlık çok pahalı. Kadın yalnız kalıyor.

3. **Mahalle baskısı**: Alt sınıflarda toplumsal kontrol çok daha sıkı. Kadın ayrılmaya kalktığında, sadece kocasıyla değil, kayınvalidesi, kayınbiraderi, komşuları, imamı, muhtarıyla da mücadele ediyor.

Üst sınıf kadınlar da şiddet görüyor mu? Elbette. Ama onların kaçma, boşanma, korunma imkânları çok daha fazla. İyi bir avukat tutabiliyorlar, özel güvenlik alabiliyorlar, yurt dışına çıkabiliyorlar.

Bu demek ki, kadın cinayetleri aynı zamanda bir **sınıf meselesidir**. Neoliberal politikalarla yoksullaştırılmış, güvencesizleştirilmiş kadınlar, şiddetin en kolay hedefleridir.

## Namus, Töre ve Modernleşmenin Yarım Kalmışlığı

"Namus cinayeti" diyoruz, "töre cinayeti" diyoruz. Ama bu kavramlar tam olarak neyi ifade ediyor?

Ataerki, kadın bedenini bir mülkiyet olarak görür. Kadının cinselliği, üreme kapasitesi, emeği ailenin/erkeğin malıdır. Kadın bu "mal" üzerinde tasarruf hakkına sahip olmadığı için, kendi kararlarını verdiğinde (boşanmak, çalışmak, sevdiğiyle olmak), bunun bedeli ölüm olabilir.

Peki bu "arkaik" zihniyet nasıl hâlâ varlığını sürdürüyor? Çünkü Türkiye'de modernleşme hiçbir zaman tam anlamıyla gerçekleşmedi. Kapitalizm geldi, ama feodal ilişkileri ortadan kaldırmadı. Sanayi vardı, ama köyden kopan insanlar şehir çeperlerinde "köy mantığıyla" yaşamaya devam etti. Eğitim oranları arttı, ama zihinler dönüşmedi.

Ve daha da önemlisi: Devlet ve iktidar, bu "arkaik" yapıları kendi iktidarını tahkim etmek için kullandı. Muhafazakâr aile yapısı, bağımlı kadınlar, kontrol altındaki cinselliktir, düzen için faydalıdır. Erkeklere "evinde kral ol" mesajı vermek, onları sistem içinde tutmanın bir yoludur.

## İktidarın Örtbas Refleksi: Neyi Gizliyor?

Her kadın cinayeti sonrası iktidarın ilk refleksi nedir? Susmaya çalışmak, medyayı kontrol etmek, olayı "münferit" göstermek, katilin "psikolojik sorunlarına" vurgu yapmak.

Neden?

Çünkü her kadın cinayeti, aslında iktidarın başarısızlığının ilanıdır. Her öldürülen kadın şunu gösterir:

- **Devlet koruyamıyor**: Kadınlar defalarca şikâyet ediyor, koruma talep ediyor ama devlet görevini yapmıyor.
- **Adalet sistemi işlemiyor**: Kadın katilleri çoğu zaman "tahrik" indirimiyle, "iyi hal" indirimiyle, "pişmanlık gösterdikleri için" hafif cezalarla kurtuluyorlar.
- **İdeoloji tutarsız**: Bir yandan "aile kutsaldır" derken, o "kutsal" ailede kadınlar öldürülüyor. İktidarın ideolojik tutarlılığı çöküyor.

Örtbas etmek, bu gerçeklerin görünmemesini sağlamaktır. Çünkü kadın cinayetleri görünür oldukça, insanlar sorgulamaya başlıyor: "Bu kadar kadın nasıl ölüyor? Devlet ne yapıyor? Neden hiçbir şey değişmiyor?"

Ve bu sorular, iktidarın meşruiyetini sarsar.

## Medyanın ve Dilin Şiddet Üretimi

Medyanın kadın cinayetlerini nasıl anlattığına dikkat edin:

- "Aşk cinayeti", "kıskançlık cinayeti", "namus cinayeti" gibi romantize eden ifadeler
- Kadının "başına gelenleri" anlatırken, kadını suçlu gösterme eğilimi ("geç saatte dışarıdaydı", "mini etek giyiyordu", "eski sevgilisiyle görüşüyordu")
- Katilin "mağduriyetini" ön plana çıkarma ("işsizdi", "psikolojik sorunları vardı", "aldatıldığını düşünüyordu")

Bu dil, şiddeti normalleştiriyor. Cinayeti anlaşılır, hatta bazen "meşru" kılıyor.

Ve iktidar bunu biliyor. Medyayı kontrol etmek, anlatıyı kontrol etmek demektir. Hikâyeyi değiştirilebilirsen, gerçekliği de değiştirirsin.

## Halkın Adalette Israrının Kökenleri

Peki neden kadın cinayetleri her seferinde sokakları dolduruyor? Neden kadınlar ve destekçileri vazgeçmiyor?

**1. Yaşanan Şiddetin Kolektifliği:**
Her öldürülen kadın, bir başka kadının korkularını, deneyimlerini, travmalarını yansıtıyor. Kadınlar biliyor ki, o öldürülen kadın kendileri de olabilirdi. Bu kişisel değil, kolektif bir yaradır.

**2. Devlete Olan Güvenin Çöküşü:**
Artık kimse devletin "bizi korur" hikâyesine inanmıyor. Kadınlar biliyor ki, devlet onları korumayacak, o zaman kendi örgütlenmeleriyle haklarını aramak zorundalar.

**3. Neoliberal Tahribatın Farkındalığı:**
Son 20 yılda Türkiye'de kadınlar çalışma hayatına katıldıkça, kentlere göç ettikçe, eğitim aldıkça, bazı şeyleri daha net görmeye başladı. Yoksullukla kadın şiddetinin bağlantısını görüyor. Tek adamlı rejimlerde kadın haklarının hep ilk feda edilen alan olduğunu biliyor.

**4. Feminist Hareketin Birikimi:**
1980'lerden bu yana Türkiye'de feminist hareket, eğitiyor, örgütlüyor, anlatıyor. Kadın cinayetlerini takip eden platformlar, avukat ağları, sığınma evleri, dayanışma mekanizmaları var. Bu birikim boşa gitmiyor.

**5. Adalet İhtiyacının Evrenselliği:**
İnsanlar, öldürülen bir kadının ardından adalet istediğinde, aslında sadece o kadın için değil, hepsi için adalet istiyor. Çünkü adaletin olmadığı bir toplumda, kimse güvende değil.

## Cinayetlerin Politik İşlevi: Korku Ekonomisi

Kadın cinayetlerinin sistemin işleyişindeki rolünü düşündünüz mü hiç?

Her cinayet, kadınlara bir mesaj gönderir: "Çizgiyi aşma. Evinde kal. İtaat et. Yoksa senin de sonu bu olur."

Bu, bir **korku pedagojisidir**. Kadınları disipline etmenin, onları kontrol altında tutmanın en etkili yoludur.

İktidar açısından bakın: Kadınlar sokakta değil evdeyse, örgütlenmiyorsa, siyasete karışmıyorsa, iktidar için tehdit değildir. Kadınlar kamusal alandan çekildiğinde, muhalefet zayıflar.

Kadın cinayetleri böylelikle siyasi bir işlev görür: Kadınları kamusal alandan geri çeker, evlere kapatır, politik olarak etkisizleştirir.

## Adaletsizlik Nasıl İnşa Edilir?

Türkiye'de kadın cinayetlerinde adalet neden bu kadar geç gelir, bazen hiç gelmez?

**Yasal Boşluklar ve Tahrik İndirimi:**
Türk Ceza Kanunu'nda "haksız tahrik" indirimi, kadın katillerinin en sık kullandığı mazerettir. "Kadın bana kötü baktı, beni aldattı, beni terk etti" gibi gerekçelerle ceza indirimi alınabiliyor. Bu, kadının erkeğe itaatsizliğinin ölüm cezasını "meşrulaştıran" bir hukuki mekanizmadır.

**Yargının Toplumsal Cinsiyet Körlüğü:**
Hâkimler, savcılar, polisler çoğu zaman ataerkil değerlerle yetişmiş insanlardır. Kadının şikâyetini ciddiye almama, "barışın, aile için katlan, sen de hatalısın" deme eğilimleri hâlâ çok güçlü.

**Uygulanmayan Koruma Kararları:**
6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun var. Ama karar kâğıt üstünde kalıyor. Polis takip etmiyor, erkek zaten kararı dinlemiyor, ihlalde ceza uygulanmıyor.

**Af ve Ceza İndirimleri:**
Türkiye'de sık sık çıkan "infaz paketleri" kadın katillerinin erken salıverilmesine yol açıyor. Toplum henüz adalete kavuşmamışken, katil çoktan sokaklarda.

## Alternatif Var mı? Çıkış Yolları

Kadın cinayetlerini durdurmak için ne yapılmalı?

**1. İstanbul Sözleşmesi'ne Geri Dönülmeli:**
Bu bir ilk adım. Devletin kadını koruma yükümlülüğünü uluslararası hukukla bağlayıcı hale getirmeliyiz.

**2. Bağımsız Yargı:**
Kadın cinayetlerinde adaletin tecelli edebilmesi için, siyasi baskıdan bağımsız bir yargı şart. Hâkimlere toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimi verilmeli.

**3. Ekonomik Bağımsızlık:**
Kadınlara iş imkânı, kreş hizmeti, barınma desteği sağlanmalı. Kadın ekonomik olarak bağımsızlaşmadan, şiddetten kaçamaz.

**4. Eğitimde Dönüşüm:**
Okullarda toplumsal cinsiyet eşitliği, rıza, beden özerkliği, şiddetin normalleştirilmemesi öğretilmeli. Nesiller boyunca süren zihniyet değişmeden, kadın cinayetleri bitmez.

**5. Cezaların Caydırıcılığı:**
Kadın katilleri için tahrik indirimi kaldırılmalı, cezalar artırılmalı, infaz paketlerinden muaf tutulmalı. İşlenen suçun ağırlığı anlaşılmalı.

**6. Erkeklerin Değişimi:**
Bu mücadelede erkeklerin de sorumluluğu var. Erkekler, diğer erkeklerin şiddetine ses çıkarmadıkça, sistem değişmez. Erkekliğin yeniden tanımlanması gerekiyor.

**7. Kolektif Örgütlenme:**
Feminist hareket, kadın örgütleri, dayanışma ağları güçlendirilmeli. Devlet korumuyorsa, kadınlar birbirlerini korumalı.

## Sonuç: Bu Bir Savaştır

Evet, kadın cinayetleri bir savaştır. Kadın bedenleri üzerinde kurulan iktidarın, o bedenleri kontrol edip yok etme savaşıdır.

Ve bu savaşta tarafsız kalınamaz. Ya kadınların özgürlüğünden, hayatlarından, haklarından yanasınızdır, ya da -sessizliğinizle bile olsa- onları öldüren sistemin yanında.

İktidarın örtbas etme refleksi, suçluluğunun itirafıdır. Halkın adalette ısrarı ise, umudun itirafıdır. Ve bu umut, her sokağa dökülen kadında, her ses çıkaran insanda, her öldürülen kadının adını unutmayan vicdanda yaşıyor.

Kadın cinayetlerini durdurmak, sadece birkaç yasayı değiştirmekle olmaz. Tüm toplumu, ekonomiyi, devleti, zihniyeti değiştirmekle olur. Bu kolay değil ama imkânsız da değil.

Çünkü tarih bize şunu öğretti: Ne zaman kadınlar örgütlense, haklarını istese, iktidarı zorlasa, değişim başladı. 

Şimdi sıra bizde. Öldürülen her kadını unutmamakta, her cinayette adaleti aramakta, sistemi sorgulamakta, değişimi talep etmekte.

**Çünkü kadınlar ölmek için değil, yaşamak için bu dünyaya geldi.**

---

*Bu yazı, öldürülen tüm kadınların anısına...*

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

derin sistemik kriz

kapital, ekolojik sosyalizm 7

insanlığın yol haritası giriş