Aleviliğin düşünsel derinliği


🌞 Vahdet-i Vücut’tan Cem Felsefesine — Aleviliğin Düşünsel Derinliği

Kızılbaş köylerinin yanan ocaklarından, yoksul köylülerin dualarından doğan Alevilik; sadece bir inanç değil, bir felsefedir.
O, toprağa dokunan, emeği kutsayan, insanı Hak’la bir gören bir dünya görüşüdür.
Ve bu felsefenin kalbinde, insanın kendisiyle, doğayla ve evrenle kurduğu derin bir birlik anlayışı vardır: Vahdet-i vücut — varlığın birliği.

Bu anlayışa göre evrende hiçbir şey Tanrı’dan ayrı değildir. Ağaç, taş, su, insan — hepsi Hak’tandır.
Alevi ozanları “Hak cihana doludur” derken, Tanrı’yı gökyüzüne değil, yaşamın her zerresine yerleştirirler.
Bu, göksel otoriteye dayanan din anlayışına karşı, dünyevi bir hakikat bilincidir.
İnsanın iç dünyası, evrenin aynasıdır; kendini bilmek, Hakk’ı bilmektir.

Bu felsefenin en güçlü simgesi Ali-Hakk anlayışıdır.
Ali, sadece bir tarihsel şahsiyet değil, adaletin, doğruluğun, mazlumun yanında olmanın sembolüdür.
Alevilikte “Ali demek Hakk demektir” denildiğinde, söylenen şey şudur:
Hakikat insanda tecelli eder; adalet, bilgi ve vicdanla davranan her insan Hak’la birdir.
Bu nedenle Alevi öğretisinde kurtuluş, dışsal bir güçte değil, insanın kendi öz bilincindedir.

Bu anlayış, toplumsal yaşamda cem felsefesiyle hayat bulur.
Cem; bir ibadet biçimi olmanın çok ötesinde, bir toplumsal adalet meclisidir.
Orada kadın erkek eşittir. Her can aynı halkada yer alır.
Dede ya da pir, buyuran değil, yol gösterendir.
Cem, halkın kendi vicdanıyla yüzleştiği, hatasını kabul ettiği, birbirinden rızalık aldığı bir yaşam pratiğidir.
Böylece Alevilik, Tanrı’yla insan arasında değil, insanla insan arasında adaleti kurar.

Bu düşünsel yapı, doğayla insan arasında da özel bir denge kurar.
Doğa, Alevi felsefesinde bir “varlık kardeşi”dir.
Dağ kutsaldır, su kutsaldır, taş bile can taşır.
Bu nedenle doğaya zarar vermek, Hak’ka zarar vermektir.
Bu anlayış, bin yıl önce Anadolu’nun dağlarında doğan ekolojik bilincin en eski biçimlerinden biridir.

Aleviliğin felsefesi, iktidar dinlerinin “itaat” anlayışını reddeder; onun yerine özgürlük, eşitlik ve sevgiye dayalı bir varlık bilinci kurar.
İnsanı korkuyla değil, bilgiyle olgunlaştırır.
Bu yüzden Alevi ozanları “Yetmiş iki millete bir nazarla bak” derken, insanı kimliğinden, mezhebinden, ırkından arındırıp evrensel bir adalet bilincine çağırırlar.

Sonuçta Alevilik; bir vicdan uygarlığıdır.
Ne sarayların dini, ne devletin ideolojisidir.
O, yoksulun duası, ozanın sözü, köylünün felsefesidir.
Ve bu felsefe, her çağda insanı kendine, doğaya ve Hak’ka yaklaştıran bir ışıktır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

derin sistemik kriz

kapital, ekolojik sosyalizm 7

insanlığın yol haritası giriş