kadın cinayetlerinin politik anatomisi
Rojin Kabaiş ve Erkekleşen Adalet: Kadın Cinayetlerinin Politik Anatomisi
“İnsanlık yürüyüşü özgürlük yürüyüşüdür.”
Türkiye’de kadın cinayetleri artık yalnızca bireysel trajediler değil; derin bir sistemin, köklü bir zihniyetin aynasıdır.
Rojin Kabaiş’in ölümü de bu karanlık aynada yankılanan son çığlıktır.
Onun ardından geriye yalnızca bir hayatın sönüşü değil, toplumun adalet terazisindeki çürüme kalmıştır.
---
Feodal Gölgenin Altında Kadın Bedeni
Kadın cinayetlerinin ardındaki en eski iz, feodal-ataerkil zihniyettir.
Kadının bedeni ve yaşamı üzerinde kurulan tahakküm, mülkiyetin ve “namus”un ortak paydasında yüzyıllardır yeniden üretiliyor.
Kadın, “ait olunan” bir varlık haline getirildikçe, onu öldürmek de “erkek onuru” adı altında meşrulaştırılıyor.
Bugün şehirde ya da köyde fark etmiyor; kadın öldürülürken gerekçeler değişse de zihniyet aynı kalıyor.
Devletin dili, yargının kararı, medyanın söylemi hâlâ aynı eski kalıplarla konuşuyor.
Rojin Kabaiş’in öldürülüşü, bu geleneğin modern biçimidir:
Feodal kültür, siyasal iktidarın muhafazakâr söylemiyle birleşerek kadınların yaşam hakkını pazarlık konusu haline getiriyor.
---
Adaletin Erkekleştiği Yargı
Bugün Türkiye’de yargı, cinsiyetsiz değil; erkek kimliğiyle örgütlenmiş bir iktidar aracıdır.
Kadınlar öldürüldüğünde, faillerin “iyi hal”, “tahrik” ya da “saygılı duruş” gerekçesiyle indirim alması;
adaletin değil, erkekliğin hüküm sürdüğünü gösterir.
Rojin’in dosyasında olduğu gibi, birçok kadın cinayeti “intihar” raporuyla kapatılır, deliller karartılır, tanıklar susturulur.
Bu bir hata değil, politik tercihtir.
Devlet, erkek egemen düzenin devamını toplumsal istikrarla eşitlemiştir.
Kadınlar adalet talep ettiğinde, aslında sistemin iktidar mantığına meydan okumaktadırlar.
Son yirmi yılda “aile yapısı” vurgusuyla kadının özgürlüğü daraltıldı,
İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararıyla kazanımlar geriye götürüldü.
Oysa her geri adım, bir kadının daha hayatına mal oldu.
Bugün adliye önlerinde ağlayan annelerin gözyaşları, yargının mühürlediği sessizliğin tanıklarıdır.
---
Kadın Mücadelesi: Yeni Bir Toplumun Eşiğinde
Ama karanlığın en yoğun olduğu yerde, umut da güçleniyor.
Rojin’in ardından sokaklarda yankılanan ses, artık yalnız bir feryat değil; bir yürüyüş.
Kadınlar, adaletin kapısında bekleyen değil, onu yeniden kuran bir özneye dönüşüyor.
Kadın dayanışması, bu ülkenin en güçlü demokratik hareketi haline geldi.
“Yaşamak istiyoruz!” diyen kadınlar, yalnızca şiddete değil, yalanla, cezasızlıkla ve korkuyla beslenen düzene karşı yürüyor.
Her adımda toplumun vicdanı biraz daha uyanıyor.
Çünkü kadın mücadelesi, aslında insanlığın yeniden doğuşudur.
Kadınlar kendi yaşamlarını savunurken, toplumun onurunu da koruyorlar.
Rojin’in adı artık yalnızca bir dava değil;
bir halkın yeniden insanlaşma sürecinin sembolüdür.
---
Son Söz
Kadın cinayetleri bu ülkede bir güvenlik ya da aile sorunu değildir;
politik bir sorumluluk, tarihsel bir utançtır.
Ve bu utanç, ancak kadınların özgürlük yürüyüşüyle aşılabilir.
Rojin Kabaiş’in adı, korkunun değil cesaretin sembolüdür artık.
O’nun ardından yükselen ses, yalnızca geçmişin hesabını sormuyor; geleceğin toplumunu da inşa ediyor.
Çünkü biliyoruz:
İnsanlık yürüyüşü, kadınların özgürlük yürüyüşüyle tamamlanacaktır.
Yorumlar
Yorum Gönder