Murray Bookchin ve Öcalan
# Dağlardan Vermont'a Uzanan Fikir Yolculuğu
## Murray Bookchin ve Abdullah Öcalan: Beklenmedik Bir Entelektüel Buluşma
Tarihin en ilginç entelektüel etkileşimlerinden biri, belki de hiç tanışmamış iki isim arasında gerçekleşti. Biri Vermont'un sessiz köşelerinde yaşayan, sosyal ekoloji kuramının mimarı, anarşist bir düşünür: Murray Bookchin. Diğeri ise İmralı Adası'nın tecrit hücrelerinde, onlarca yıllık silahlı mücadelenin ardından yeni arayışlara giren bir lider: Abdullah Öcalan.
### İmralı'da Başlayan Dönüşüm
1999 yılı, hem Öcalan hem de PKK için bir kırılma noktasıydı. Kenya'da yakalanıp Türkiye'ye getirilen Öcalan, İmralı'daki hücresinde kendini yalnızca fiziksel değil, ideolojik bir hesaplaşmanın içinde buldu. Onlarca yıldır savunduğu Marksist-Leninist çizgi, 20. yüzyılın sonunda yaşanan büyük dönüşümler karşısında sorgulanıyordu. Sovyetler'in çöküşü, reel sosyalizmin krizi, ulusal kurtuluş hareketlerinin açmazları... Tüm bunlar yeni yanıtlar gerektiriyordu.
İşte tam bu noktada, Öcalan'ın eline Murray Bookchin'in eserleri geçti. Vermont'lu düşünürün "Post-Scarcity Anarchism" (Kıtlık Ötesi Anarşizm), "The Ecology of Freedom" (Özgürlüğün Ekolojisi) ve "Urbanization Without Cities" (Kentler Olmadan Kentleşme) gibi yapıtları, Öcalan için adeta yeni bir pencere açtı.
### Bookchin'in Sunduğu Alternatif
Peki Bookchin ne söylüyordu ki, bir dağ gerillasının liderini bu kadar etkileyebildi?
Bookchin'in fikirleri temelde klasik anarşizmden besleniyordu ama onu çok daha ileri taşıyordu. Ona göre tahakkümün kökeni sınıf mücadelesinden çok daha eskiydi. İnsan toplumlarında hiyerarşi, devletten önce, ataerkil yapılarda, yaşlı-genç ayrımında, erkek-kadın ilişkilerinde filizlenmişti. Dolayısıyla salt ekonomik bir devrim yeterli değildi; toplumsal ilişkilerin tümünü dönüştürmek gerekiyordu.
Bookchin'in "komünalizm" adını verdiği modeli, merkezi devlete karşı yerel toplulukların öz örgütlenmesini savunuyordu. Aşağıdan yukarıya, yatay ilişkilere dayalı, doğrudan demokrasiyle yönetilen konfederasyonlar... Devlet iktidarını ele geçirmek yerine, toplumu tabandan dönüştürmek. Bu fikir, devrimci mücadelenin tüm paradigmasını değiştiriyordu.
### Öcalan'ın Uyarlaması: Demokratik Konfederalizm
Öcalan, Bookchin'in fikirlerini Kürt hareketinin somut gerçekliğiyle harmanlayarak "demokratik konfederalizm" kavramını geliştirdi. Bu yeni paradigma, PKK'nın 2000'li yıllardan itibaren geçirdiği dönüşümün temel felsefesi haline geldi.
Demokratik konfederalizmde merkezi bir devlet yoktu. Onun yerine, yerel meclislerden oluşan, yukarıya doğru genişleyen bir örgütlenme modeli vardı. Kadın özgürlüğü bu sistemin temel direğiydi - ki bu da Bookchin'in "hiyerarşinin ilk biçimi olarak ataerki" tezinin doğrudan bir yansımasıydı. Ekolojik yaşam, çok kültürlülük, kendi kendini savunma... Tüm bunlar yeni sistemin yapı taşlarıydı.
En önemlisi, artık amaç ayrı bir Kürt devleti kurmak değildi. Bunun yerine mevcut sınırlar içinde özerk, demokratik yapılar oluşturmak hedefleniyordu. Bu radikal değişim, hareketin tüm stratejisini yeniden biçimlendirdi.
### Rojava: Teorinin Pratiğe Dönüşümü
Teorinin gerçek sınavı 2012'de başlayan Suriye iç savaşıyla geldi. Kuzey Suriye'de kurulan Rojava özerk yönetimi, Bookchin-Öcalan sentezinin somut bir laboratuvarı haline geldi. Kadın-erkek eş başkanlık sistemi, mahalle meclisleri, kooperatif ekonomi, kadın savunma birlikleri...
Rojava deneyimi, akademik çevrelerde büyük ilgi uyandırdı. Kimilerine göre 21. yüzyılın en özgün devrimci denemelerinden biriydi. Eleştirenler ise pragmatik politik hesaplar, savaş koşulları ve bölgesel güç dengeleri karşısında teorik ideallerin ne kadar hayata geçebildiğini sorguladı.
### Bitmeyen Bir Diyalog
İlginç olan şu: Bookchin ve Öcalan hiç yüz yüze gelmediler. Öcalan, 2004'te Bookchin'e mektuplar göndererek fikirlerini tartışmak istedi. Yaşlı düşünür bu teklifi nezaketle geri çevirdi. 2006'da Bookchin'in ölümüyle, bu diyalog fiziksel olarak imkansız hale geldi.
Ama fikirler öldü mü? Bookchin'in Vermont'taki sessiz evinde geliştirdiği teoriler, Mezopotamya'nın savaş dağlarında, Rojava'nın tozlu sokaklarında yankı bulmaya devam etti. Bir Yahudi-Amerikalı anarşist düşünürle bir Kürt gerilla liderinin buluşması, coğrafyaların, kültürlerin ve deneyimlerin nasıl beklenmedik sentezler yaratabileceğinin çarpıcı bir örneği oldu.
### Günümüze Yansımalar
Bu entelektüel etkilenme hikayesi bize ne söylüyor? Belki de şunu: Fikirlerin doğduğu bağlamdan çok farklı zeminlerde kök salabileceğini. Vermont'un post-endüstriyel toplum eleştirilerinin, Orta Doğu'nun etnik mücadelelerine ışık tutabileceğini. Teorilerin evrensel olabileceğini ama her zaman yerel gerçeklikle yoğrulması gerektiğini.
Eleştirilebilir mi bu sentez? Elbette. Bookchin'in ütopik komünalizminin, PKK gibi militarist bir yapı tarafından içselleştirilmesinin çelişkileri var. Devletsizlik teorisinin, bölgede güçlü devletlerle mücadele eden bir hareket tarafından uygulanmasının sınırları var. Kadın özgürlüğü söyleminin, patriyarkal yapıların hâlâ güçlü olduğu bir toplumda ne kadar derine indiği tartışılabilir.
Ama bütün bunlara rağmen, bu hikaye bize umut veriyor. İki farklı dünyadan iki insan, ortak bir özgürlük arayışında buluşabiliyorsa, belki de çözümler sandığımızdan daha yakındır. Dağlarla Vermont arasındaki mesafe, belki de düşündüğümüz kadar uzak değildir.
***
*Fikirler sınır tanımaz. Bazen en beklenmedik yerlerde filizlenir, en olası olmayan topraklarda meyve verir. Bookchin ve Öcalan'ın hikayesi, bunun en güzel kanıtlarından biri.*
Yorumlar
Yorum Gönder